Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, bu dönemde cezaevine giren siyasetçiler arasında yer aldı. Cezaevinde tutulduğu dönemde de sesini her fırsatta duyurdu, açıklamalarıyla gündeme damgasını vurdu. Akademisyen, olayları yorumlama konusunda önemli deneyimlere sahip olan Özdağ’la ülke gündemini konuştuk.
Ülkemizde seçimlerin yaptırılmayacağı da siyasetçiler arasında gündeme geliyor. Özdağ’a, “Seçim yapılır mı, yapılmaz mı?” diye sordum. Cevabı şöyle oldu:
BİLİNÇLİ OLARAK YAYILIYOR
“Ben ‘seçim olmayacak’ türündeki söylemlerin iktidar tarafından çıkartıldığını düşünüyorum ve bunun arkasında da muhalefetin seçimlere yönelik azmini kırmak, muhalif seçmeni inançsızlığa sürükleme çabası var. Bu o kadar yaygınlık kazanmış ki bir yabancı gazetenin Türkiye temsilcisi bana, ‘Türkiye’de seçim olur mu?’ diye sordu. Türkiye’de seçim olmak zorunda. Çünkü, Recep Tayyip Erdoğan’ın tek meşruluk kaynağı şu veya bu şekilde seçim yapılmasıdır. Bundan ne Erdoğan vazgeçer ne de dünyanın herhangi bir yerinde ne kadar otoriter olursa olsun, otoriter yönetici vazgeçer.
DEVLETLE MUHALEFET ARASINDA
AKP devletleşmiştir adeta ve bu seçim devletin bütün kaynaklarını kullanan AKP ile muhalefet arasında gerçekleşecek bir seçimdir. Ancak bu, devletin bütün kaynaklarını kullanan AKP ile muhalefetin girdiği ilk seçim değildir. 2011’den beri devletin bütün kaynaklarını kullanan AKP ile muhalefet yarışmaktadır.”
AKP seçimi kaybetmeye doğru hızla yaklaşıyor
Bütün kaynaklarını kullanmasına rağmen AKP 2015 Haziran seçiminde yenilmişti. 2019 yerel seçimlerinde yenilmişti. 2024 yerel seçimlerinde yenildi. Şimdi, AKP önümüzdeki genel seçimi 2026-27 hatta 2028’de yaparsa yapsın kaybetmeye doğru hızla yaklaşıyor.
Erdoğan bunu bildiği için muhalefetin, iktidara gelmesini engelleyici stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Bunlardan biri de ‘Seçim olmaz’ algısını yerleştirerek muhalif seçmeni sandıktan soğutuyor. Bugünün Türkiye’sinden bakınca 2026’da seçim görünmüyor ancak olağanüstü şartlar gerçekleşirse tabii ki birden bir seçim atmosferine Türkiye hızla kayabilir. Ancak bugün için seçim bana göre gündemde değil.
ÜMİT ÖZDAĞ SÖZCÜ’NÜN SORULARINI YANITLADI
Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, SÖZCÜ Medya Grubu Ankara Temsilcisi ve yazarımız Saygı Öztürk’ün sorularını yanıtladı.
Özdağ, tutuklanma sürecine ilişkin, “Bütün avukatlar ‘Bize artık hukukla ilgili bir şey sormayın. Çünkü biz hukukla ilgili öğrendiklerimizin hepsinin artık geçersiz olduğunu anladık’ dedi” ifadelerini kullandı.
Muhalefeti sokağa çekmek istiyorlar
12 Eylül 1980 askeri darbe öncesi gençlik hareketlerinin içinde olan, sokağın ve siyasal şiddetin ne anlama geldiğini, yaşayan genel başkanlar içerisinde teorisiyle, pratiğiyle en iyi bilenlerden biri de Ümit Özdağ.
Özdağ’a, “Sokağa çıkılır mı?” diye soruyorum. “Evet, çıkılır. Ben çıktım” diyor. “Ne zaman çıktığını sorduğumda cevabı şöyle oldu:
REFERANDUMDA SOKAKTAYDIM
“Kirli referandumun gecesi Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) önüne giderek. İşte o zaman ölümü göze alarak sokağa çıkmak lazımdı. Ama ben YSK’nın önünde ve YSK başkanının odasında yalnız başınaydım. CHP Genel Başkanı, (Kemal Kılıçdaroğlu) ‘Silahlı adamlar bize ateş ederler’ diyerek bütün partisini genel merkeze kilitledi ve evde çay içtiler.
Bugünün Türkiye’sine gelince, ben iktidarın muhalefeti sokağa bilinçli olarak çekmek için tahrik ettiğini düşünüyorum. Bundan dolayı da Türk halkının büyük bir sağduyu ve sabırla hareket etmesini gereklilik olarak görüyorum. Bu şu anlama gelmiyor, meşru gösteriler, protestolar, yürüyüşler yapılmamalı. Ancak bu asla bazı çevrelerin istediği çatışma zemini oluşturacak şekilde olmamalı.”
İktidar baskısı altındalar
Ümit Özdağ hakkında istenen hapis cezası 4 yıldan fazla. Cezanın kesinleşmesi halinde Özdağ’a da, yargılaması devam eden bir çok siyasetçiye de, “Siyaset yasağı” getirilecek. “Siyasi yasak” tehdidi altında olan Özdağ, durumunu şöyle anlattı:
“Düşman ceza hukukunun uygulandığı bir ülkede, bütün muhalif siyasetçiler bir şekilde iktidarın baskısı altındadır. Zafer Partisi, düşman ceza hukuku uygulamasına maruz kalan ilk partidir. 19 Mart sonrasında CHP’ye karşı başlatılan operasyon, 20 Ocak’ta Zafer Partisi’ne karşı başlatılmıştı. Biz Türkiye’deki muhalifler, 1960’lara kadar Amerika’nın güney eyaletlerinde yaşayan siyahilere benziyoruz.
Hatta ABD’de bugün bile bir siyahi Amerikalı için aynı suç iddiasına açılan dava bir beyaz için açılmadığı zaman buna ‘seçilmiş soruşturma’ deniliyor. Burada da Türkiye’de de işte muhalefete yönelik böyle ‘seçilmiş soruşturmalar ve cezalandırmalar’ yapılıyor. İktidarın bu antidemokratik adalet sistemini suç işlemeye yönlendiren uygulamalarıyla yine hukuk içinde kalarak sonuna kadar mücadele edeceğiz.”
Cezaevinde bir kişiyle görüşmeyi reddettim
Özdağ, cezaevi sürecinde CHP yönetimiyle, milletvekilleriyle hiç olmadığı kadar yoğun temas içerisinde olduğunu belirtti. Bu konudaki sorularımı şöyle yanıtladı:
“Ziyaretime gelerek destek veren herkese teşekkür ederim. Ancak ziyaretime gelen bir CHP milletvekiliyle görüşmeyi kabul etmedim. Zaten infaz koruma memurları da kendi aralarında iddiaya girmişler, ‘Genel başkan bu kişiyle görüşmeyi kabul etmez’ diye. (Özdağ, o milletvekilinin adını yazılmamak kaydıyla bana söyledi, zaten o milletvekilinin kim olduğunu ben de tahmin etmiştim.)
Şimdi Rasim Ozan Kütahyalı’ ya kızıyoruz ama bence Rasim, çok ciddiye alınmalı. Çünkü söyledikleri çoğu kez çok doğru çıkıyor. Bildiğini toplumla önceden paylaşıyor. Örneğin Mart ayında ‘CHP’nin bir devlet operasyonuyla muhatap olduğunu’ ve nelerin olacağını söyledi.
Ondan sonra da, bugün de söylemeye devam ediyor. Bu da, CHP’nin bir iktidar operasyonu olduğunu, amacının da demokrasi, hukuk ihlalleri, seçimde yolsuzluklar olmadığını, aksine CHP’yi bölmek ve parçalamak olduğunu gösteriyor. CHP’nin şimdi yaşadığı budur.”
Özdağ’a, “Siz de mi böyle düşünüyorsunuz?” diye sordum: “Ben de CHP’yi böyle görüyorum. Açıkçası CHP parçalanmaya çalışılıyor. Amaç, CHP’yi güçsüzleştirmek. Erdoğan kendisi seçilemeyeceği için seçilmesinin önünü, muhalefeti parçalayarak açma stratejisi uyguluyor.”
Bir Kürt devleti Çin’in Akdeniz’e kapısı olur
İsrail, bir Kürt devleti konularını sorduğum Ümit Özdağ’ın yanıtı şöyle oldu:
“İsrail Türkiye için bugün tehdit değildir. İsrail, Orta Doğu’da bir Müslüman İsrail yani büyük Kürdistan kurma projesini sürdürmeye başladığı andan itibaren zaten jeopolitik bir tehdit olmuştur.
Bakın 20. yüzyılın başında Türkiye’den Musul ve Kerkük koparıldı. Şimdi Türkiye’den GAP bölgesi ve su kaynakları alınmak isteniyor. Büyük Kürdistan projesi GAP bölgesinin ve su kaynaklarının Türkiye’den koparılması ve İsrail’in kontrolünde bir Kürdistan’ın eline verilmesi projesidir. Ancak İsrail’in ve Amerika’nın 20. yüzyıla takılmış bu jeopolitik projesi 21. yüzyılda geçerli değildir. Kürdistan kurulursa bu İsrail’in müttefiki olmaktan önce Çin’in Akdeniz’e açılan kapısı olacaktır. Afganistan’ı stratejik alanı içerisine almış ve şimdi İran’ın üzerinden Akdeniz’e çıkış aramaktadır. Bunun için en uygun çıkış gördüğü gibi Kürdistan projesi olarak görülmektedir.