Gazze savaşı, Mısır-İsrail bağlarını tekrardan kopma noktasına getirdi. İki ülke arasındaki ilişkilerin iyileşme süreci Sina Yarımadası’nda gelişen cihatçı ayaklanmanın Kahire’yi İsrail’den yardım istemeye yönelttiği 2013 yılına kadar uzanıyor. Özellikle Mısırlılar, 1979 Barış Anlaşması’nın güvenlik protokolünde, daha önce yasaklanmış birlikleri ve askeri teçhizatı yarımada boyunca konuşlandırmalarına izin verecek değişiklikler yapılmasını istedi. Talep, anlaşmanın askeri yönlerine uyumu izlemek için kurulan Çok Uluslu Kuvvet ve Gözlemciler (MFO) aracılığıyla İsrail’e iletildi. İsrail bunu ve daha fazlasını kabul etmesinin yanında Mısır’ın tehdidi kontrol altına almasına yarayacak hava desteği ve istihbarat sağladı.
İsrail, bu stratejik yardımı sağlayarak ve her ne kadar anlaşmada izin verilen sayının neredeyse üç katı olsa da Sina’da yaklaşık 66.000 Mısırlı askerin bulunmasına izin vererek büyük bir jestte bulunmuş oldu.
2019’da Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi, terörle mücadele kampanyasının Mısır’ın İsrail ile şimdiye kadar izlediği “en derin ve en yakın işbirliği” olduğunu açıkladı. İlişkiler ayrıca, Hamas’ın 2007’de bölgeyi şiddet yoluyla ele geçirmesinin ardından Kahire’nin Gazze’yi ablukaya alma konusundaki görünürdeki yardımıyla da tahkim edildi. Bu son düzenleme Hamas’ın Mısır’ı, İsrail’in sözde “kuşatması” ile “işbirliği yapmakla” suçlamasına yol açtı.
Ne yazık ki mevcut Gazze Savaşı bu ilerlemenin çoğunu geride bıraktı. Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasından kısa bir süre sonra Mısır, İsrail’e karşı ülke çapında düzenlenen protestolara sessiz kaldı. Kasım ayı başlarında Sisi “Filistinlilerin Mısır veya Ürdün’e taşınmasının” Kahire için “kırmızı çizgi” oluşturduğunu belirterek, İsrail’in askeri operasyonları sırasında Gazze’deki sivilleri sınırdan tahliye etmeye çalışması halinde barış anlaşmasını tehlikeye atacağını ima etti.
Sınırlar arası tüneller, artan ikili sürtüşmenin bir başka kaynağını teşkil ediyordu. Ocak ayında İsrail, Hamas kalıntılarının savaş sonrasında Sina’daki kaçakçılık tünelleri yoluyla yeniden silahlandırılmasını önlemek amacıyla, Gazze’nin Mısır sınırı boyunca uzanan dar bir arazi şeridi olan Philadelphia Koridoru’nu ele geçireceğini ima etti. Buna cevaben Kahire, İsrail’in koridordaki varlığını reddetti ve bunun barış anlaşmasının güvenlik yükümlülüklerinin ihlali anlamına geleceğini öne sürdü. Mısır hükümeti dolaylı olarak da olsa İsrail’in koridoru ele geçirmesi halinde “Mısır’ın kendi ulusal güvenliğini ve Filistin’in temel davasını savunacağı” konusunda uyardı. Ocak ayında ise Mısır’ın yıllar içinde Gazze sınırı boyunca “1.500’den fazla tüneli yok ettiği” ve bunun daha fazla kaçakçılık operasyonunu “imkansız” hale getirdiği vurgulandı.
Gerçekten de Mısır kuvvetlerinin Sina isyancıları ile Hamas arasındaki olağanüstü silah akışını durdurmak için 2015 yılında birçok tüneli mahvettiği biliniyor. Ancak bu ayın başlarında Refah’a giren İsrail güçleri, Mısır’a giden en az elli tünel bulduğunu duyurdu. Hiç şüphe yok ki bu açıklama Kahire için bir utanç kaynağı idi. Pek çok gözlemciye göre bu tüneller, Hamas’ın 7 Ekim saldırısını gerçekleştirmesini sağlayan silah kaçakçılığında Mısır’ın -rüşvet ya da ihmal yoluyla- suç ortaklığını doğruluyor. Bütün bu yeni gelişmeler Gazze’ye insani yardım konusunu da tekrardan tartışmaya açtı.
İsrail ve Mısır, aylardır Gazze’ye yardım ulaştırılmasındaki büyük gecikmeler nedeniyle birbirlerini suçluyorlar. Suçlamalar, İsrail’in 7 Mayıs’ta Refah sınır kapısını ele geçirmesiyle doruğa ulaştı. Neredeyse 3 haftayı bulan bir zaman diliminde konu hakkında hala atılmış net bir adım yok. Mısır hükümeti tarafından yapılan bir açıklamada “İsrail güçleri Refah geçiş noktasında kaldığı sürece Mısır, Refah’a tek bir kamyon bile göndermeyecek” ifadelerine yer vererek gerilimi daha da arttırdı.
Üst düzey bir ABD yetkilisine göre Mısır, BM’nin insani yardımını “geri çekiyordu” çünkü “İsrail’in kapıyı işgalinde suç ortağı olarak görülmek” istemiyordu. Geçen hafta Kahire, yardım kamyonlarının İsrail’e geçmesine ve daha güneydeki Kerem Şalom Geçidi’ni kullanmasına izin vererek bir miktar yumuşama emaresi gösterse de daha önce dış yardımın ana kanalı olan Refah Geçişi’ni engellemeye devam ediyor. Başka bir deyişle Mısır, Refah saldırısıyla ilgili hayal kırıklığını, insani yardımı silah haline getirerek, bu yardımın bir kısmının çürümeye başladığı noktaya kadar ifade etmeyi seçmiş olsa da, insani krizin uluslararası suçlamasında aslan payını hala İsrail alıyor.
Kahire’nin savaş sırasında aldığı bazı diplomatik önlemler ikili sürtüşmeyi daha da artırıyor. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Güney Afrika’nın, uzun süreli barış ortağı olan İsrail’i Filistinlilere karşı “soykırım” yapmakla suçlayarak Uluslararası Adalet Divanı’nda dava etmesi oldu. İşleri daha da kötüleştiren ise Mısırlı bir istihbarat yetkilisinin bu ayın başında Hamas’a sunduğu Gazze ateşkes teklifinin İsrail tarafından onaylanmış şartlarını değiştirdiğinin ortaya çıkmasıydı. Kasıtlı olsun ya da beceriksizlikten kaynaklansın, bu değişiklik Refah saldırısını erteleme ve en azından savaşı geçici olarak durdurma fırsatını boşa çıkarırken aynı zamanda İsrail’in Mısır’ın arabuluculuğuna olan güvenini de bir hayli sarstı.
Gazze Savaşı dokuzuncu ayına yaklaşırken, Kudüs ile Kahire arasındaki sürtüşmenin doruğa ulaştığı görülüyor. Mayıs ayının başlarında, Hamas’la Mısır’ın arabuluculuğunda yürütülen müzakereler çökerken, CIA direktörü William Burns’ün İsrail’e, Refah operasyonları devam ederse Mısır’ın “Camp David Anlaşmaları’nı iptal edeceğini” söylediği bildirildi. Diğer haberlerde Mısırlı yetkililerin Kahire’nin büyükelçisini geri çekmeyi düşündüğü aktarıldı.
45 yıllık barış anlaşmasının feshedilmesine ilişkin konuşmalar henüz erken olsa da bu hafta yaşanan karşılıklı çatışmalar ve ilişkilerdeki genel bozulma ciddi bir endişe kaynağı olamaya devam ediyor. Beri yandan her iki ülke de 1979 anlaşmasından büyük ölçüde yararlanmaya devam ediyor. İsrail ordusu onlarca yıldır kuvvet yığmak zorunda kaldığı bir sınıra sırtını dönebiliyor. Mısır ise büyük ölçüde ABD’den uzun vadeli bir angajman ve fon alıyor.
Otoriter Mısır’da halkın hissiyatı hala oldukça önemli bir etken ve Mısırlıların neredeyse tamamı Filistinlilerin yanında durmaya devam ediyor. Halkın İsrail’e karşı tutumu ise günden güne daha da kötüleşiyor.
Sisi, kansız bir ekonomiye başkanlık etmesi ve geniş miktarda kamu arazisini yabancı ülkelere satması nedeniyle halihazırda kendi ülkesinde baskı altında. Dolayısıyla İsrail’le ilişkilerin notunu düşürmeyi, iç eleştirileri savuşturmak için uygun bir emniyet sibobu olarak kullanmak istemesi muhtemel. Büyük olasılıkla, 1979 anlaşması, bu sıkıntılı gelişmelere rağmen Gazze savaşından sonra da varlığını sürdürecek. Ancak Washington’un bu arada Mısır-İsrail ilişkilerine verilen zararı sınırlamak ve gerilimin daha fazla tırmanmasını önlemek için elinden geleni yapması gerekiyor. Bu, yakın vadede Mısır’ı güvenlik güçleri arasında daha iyi bir disiplini korumaya teşvik etmek anlamına da geliyor.
Savaş bittiğinde ve Kahire ile Kudüs arasındaki bağlar daha iyi bir temele oturduğunda, ABD’li yetkililer İsrail’i, Sina’daki askeri konuşlandırmalara ilişkin anlaşmanın orijinal reçetelerine geri dönmek için MFO ve Mısır ile birlikte çalışmaya başlamaya teşvik etmek zorunda kalabilir. Bunun gibi zor zamanlarda, barışı ve iç huzuru sağlamak için kuvvetler ayrılığının zorunlu kılınması da en makul hareket olacaktır.
Bu durumda ABD Kahire’yi, İsrail’e olan öfkesini yardımların dondurulması, davalar ve kamusal suçlamalar yerine daha verimli diplomasiye kanalize etmeye teşvik etmek isteyecektir.
Katar’ın son arabuluculuğunun durmasıyla İsrail – Filistin ilişkilerinde Mısır eskisinde çok daha kilit bir rol üstlenmiş durumda. Uzun süredir ertelenen ateşkesin sağlanması, rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze’deki “ertesi günün” şekillendirilmesine yardımcı olmak konusunda Arap ülkeleri arasında yapıcı bir diplomatik rol oynamada eşsiz bir fırsata sahip olan Mısır’ın göstereceği performans ve atacağı adımlar Filistin halkı için hayati bir öneme sahip olacaktır.